Gidisin olumuydu umutlarimin
Gullerin yuregimde can verisiydi
Ufkumda her aksam huzunlu ve dalgin
Seninle batan omrumun gunesiydi

Ardinda bir Istanbul biraktin oksuz
Icimde yoklugun atesini yaktin
Karanliklar ortasinda gupegunduz
Yikilmis dagilmis bir adam biraktin

Gun, gun yaklasan bir sey var; olum mu ne?
Degilse icimde bu urperti neden!
Dolasan kim benimle deli divane

Guzel olan herseydi seninle giden
Simdi butun hayallerim yoksul kaldi
Gittin, bana bu rezil Istanbul kaldi
Today, the Turkish nation faces the biggest threat in its history. Even though some people still struggle to understand this, the solidarity of the Turkish Republic has never been as endangered as it is now. Even when the death toll from the PKK was at its peak in the mid-1990s, society never seemed to be as polarized as it is today. We have come to a point where ethnicity is now factored into everyday decisions—while doing business, renting an apartment or even friendship. This horrifying trend is more dangerous to Turkey than any terrorist organization. Turkey is becoming a place where people cannot tolerate living with each other. During these challenging times, I understand the founding principles of Turkey even better— building a country free of any dogma and solely focused on constant change where different people could live under the umbrella of Turkish citizenship.
Elimden geldigince mantikli davranmistim. Simdi sacmalamak nasilmis onu gorecegim.
Benim deli rolu yaptigimi anladiklarini saniyorlar, ama bunu yaptigim zaman da deli oldugumu dusunuyorlar.
Insan etrafindaki seylere ne kadar cok uyanirsa o kadar cok uykudadir, ve uyanisi uykusundan beter olur.
Yolu sordum -
Kendin ara, dedi bana
Tekrar, sordum,
Allah rizasi icin, ne taraftadir Yol?
Dedi ki:
Devam et ve ara.
Ve sonra bana donerek,
Dedi ki:
Ey sen Arayan - yolun cok uzun,
Devamli, devam et aramaya.
Basi goklere degen agaclar boylarinin uzunlugu ile gururlanirlar ama meyve vermeyebilirler; buna mukabil meyve veren agaclarin dallari verimlilik ve asalet icinde egilir.
"Dogru yol nedir bilmiyorlar"
Safagin ilk saatlerini
Dusun,
Ve onu karanlik ile orten
Geceyi.
Allahin seni gozden cikarmadi,
Ve sana kizmadi O.
Gel ve bana benze,
Ey asil kisi,
Ve ne yukseklerde ne de
Derinlerde
Arama gelip gecici olanlari:
Cunku eger Seytan'in yapisi olsaydi
Bu sekilde -
O zaman giyerdi basina
Krallara layik bir tac,
Ve uzerine bilgelere yakisir bir cuppe.
Peygamber soyle demisti, "Dunyadaki insanlar tarafindan deli damgasi yemeyen birisi kalbinde Allah'a karsi inancin gercegini asla bulamaz..."
Dunyada ne varsa onlarin hepsi senin kendi benliginde - her istedigini kendi icinde ara, cunku hersey sensin.
Bu ulkede icra eden olaylar oyle bir tuhafima gidiyor ki...

1 Temmuz 2010

Besiktas iskelesinin onundeyim, Kadikoy vapuru bekliyorum. Sabah sabah, ise gitmek icin. Bu arada bugun Kabotaj bayramiymis, herkese kutlu olsun.
Besiktas meydaninda bir suru asker, polis, en cok da denizci. Toren icin toplanmislar, kutlama yapacaklar. Ilgimi cekiyor. Karsidaki banklardan birine oturuyorum. Yanimdaki bankta iki serseri. Serserilerden biri digerinden daha cok ve bas bas bagirarak konusuyor. Bol kufurlu ve agzinda lafi geveleyerek. Belli ki sarhos. Diyor ki: "Ben bu Tayyip'in a. k, ...ben bu bayraminda a. k."

Ben ne oldugunu anlamadan yanimizda yaslica bir adam ve karisi beliriyor daha sonra. Herseye burnunu sokan tipten bir cift. Bu adam birden bire yanimdakini sovmeye basliyor: "Ne bicim konusuyorsun lan sen? Burada bak askerler toplanmis, sen ise utanmadan basbakanimiza kufurler yagdiriyorsun! ...Polisler, askerler! Siz ne bicim insanlarsiniz, burada sarhos bir serseri dikilmis devlete saygisizlik ediyor, kufur yagdiriyor, herkesi rahatsiz ediyor, siz goz yumuyorsunuz! Alin sunu, goturun buradan!..."
Bu sirada serseri neye ugradigini sasirmis vaziyette: "Lan sen ne diyorsun, kimi rahatsiz etmisim ben be! Defol git basimdan, pezevenk!"

"Polisler duymuyor musunuz, mudahale edin su sarhosa!"

Polisler aval aval bakiyor. Daha dogrusu butun kalabalik arkasini donmus olay cikmasindan biraz da memnun bir sekilde merakla olacaklari izliyor.
Polislerden ucu besi o anda sirf zorunluluktan, ama biraz da olaya el koyma hakimiyetlerinden memnun geliyorlar, ite kaka sarhosu kenara cekiyorlar. Sarhos surukleniyor onlarla.

Az sonra sarhos geri geliyor biraz mahcup, daha cok da ofkeli bir bicimde. Biralarini unutmus. Onlari aliyor, ve agir agir uzaklasiyor. Torene devam...
Bu ulkede icra eden olaylar oyle bir tuhafima gidiyor ki...

25 Haziran 2010

Motorla Bostanci'dan adaya geciyorum. Bir grup geliyor, aralarinda turlu turlu marjinali; gay, lezbiyen, bohem, rockci vesaire tipli insanlar. Dugune gelmisler. Gelin onlardan da tuhaf. Gay olani yuksek sesle kahkahalar atiyor, diger kizlar ciglik cigliga bagiriyor. Belli ki adaya dagitmaya gidiyorlar. Bu sirada herkes (sokakta her kim var, kim yoksa) gozlerini dikmis onlari izliyor.
Aralarindan biri: "Yahu, bunlarin hepsini Kadikoy meydaninda, yok yok en guzeli Taksim meydaninda sallandiracaksin. Sunlarin hallerine, kepazeliklerine bak. Kahrolsun emperyalizm, kahrolsun batinin ozentiligi!"

Bu konusan bir arabaci hammaldi. Arada bir yorumlarina Kurtce kelimeler katmayi ihmal etmedi.
Hayat sacma..."kime, ne zaman, ne olacak?" oyununun olasi cevaplariyla oyalanamayacak kadar bikkin Fortuna.
Esrar, anlamlandirilmamalidir.
Sevistigimiz kadinlarin vajinalarini aralamakla vucutlarinin her bir noktasini gorebildigimizi ve iclerine girdigimizde, derinlerine ulasabildigimizi sanmak ne bagislanmaz saflik...
...Kaldirip atmak da, mulk edinmeye calismak da, kendilerini esyalarin sahibi zannedenlere mahsustur. Oysa sahipleri degil, sadece hikayeleri vardir esyalarin. Ve zaman zaman bu hikayeler, onlara bulasan insanlara sahip olur...
Bir insani tanimayi arzulamak, kof bir vaattir ve buyuk kulfet! Gunler, geceler, haftalar, seneler boyu dinlemeyi ve gozlemeyi, didiklemeyi ve hissetmeyi, desmeyi ve dermeyi gerektirir; kabuklari kaldirabilmeyi ve altlarindan ince ince sizacak, belki de fiskiracak olan kani gormeye tahammul edebilmeyi... Bunca zahmete katlanamayacak olduktan sonra, daha yolun basindayken donup, bu ise hic kalkismamak yegdir.
Eger bunca zamandir bizi bir arada tutan herhangi bir bag varsa, bunun sevgi oldugunu sanmam; ne de dostluk ya da guven. Iki ayri kelebegin, diger yarisini yitirmis tekes tukes kanatlari bir koleksiyoncunun buyuteci altinda yan yana tutuldugunda ne kadar uyumlu olabilirse, Ethel ile ben de o kadar uyumluyuzdur iste. Bicimler ve yarimsarliklar neredeyse tipatip ayni; ama desenler ve renkler tamamen farkli. Senelerdir ruzgar musait oldukca bir araya gelir ama bir araya gelmekle bir kez olsun birbirimizi tamamlamaz ya da ortaya anlamli bir butun cikarmayiz. Onu bir ay gormesem ozlemem, yoklugunu bile hissetmem muhtemelen; ama bir ay sonra gorustugumuzde, beraber vakit gecirmekten en ufak bir sikinti duymam, yanindan erken ayrilmayi aklimin ucundan dahi gecirmem. Bazi seyler nasil olduklari seyden ibaret iseler, Ethel'de Ethel'dir iste. Buna ragmen, ya da tam da bu sebepten, hic kimseyle gorusmedigim kadar sik gorusur, kimseyle paylasmadigim kadar cok sey paylasirim onunla. Senelerdir boyle. Bu kagsamis iliski belki daha uzun seneler boyu boyle devam eder, belki de kan toplamis bir tirnak gibi, bir gun kendiliginden dusuverir. Bazen merak ediyorum, boyle bir sey oldugu takdirde, tirnagin dustugunu once hangimiz fark edecek ve tabii ne kadar zaman sonra?
Renkler ve mekanlar koleksiyonunda, Istanbul'un rengi mordu; kursun kaplamis kubbelerden yansiyan goz kamastirici gunesin damla damla lekeleyip, pence pence kavurdugu menevisli bir mor.
Neresi sila bize, neresi gurbet?
Yollar bize memleket...
Look at this... And we thought that our Crescent Street for us, Montrealers, were a big deal. It is absolutely nothing comparing to this crowd and liveliness.

- at Istiklal Caddesi, Beyoglu
Istanbul = Orhan Pamuk's definition of "huzun" + Engin Isin's definition of "keyif"..