Ayni irktan, kim bilir belki de ayni soydan geliyorlardi. Ayni yaslarda, ayni boydaydilar. Ayni kadini sevmislerdi. Atalari ayni tanriya farkli yollardan ulasmak istedikleri icin, biri Bosnak digeri Hirvat'ti. Bunu kendileri secmemislerdi, savasmayi ve kaderlerini de secmedikleri gibi. Ve ambulanstaki cocugu kurtarmanin disinda, beklentileri yoktu yarin icin.
Yarinlar, kursun, havan topu ve bombaydi, kandi. Ama her ikisi de farkina bile varmadan "daha guzel gunleri" bekliyorlardi. Insanlar, degisik inanclarla ve hirslariyla ne kadar karistirirlarsa karistirsinlar, kana, aciya, siddete bulastirsinlar, bu muhtesem dunyayi, yasam bir umuttu sonucta. Hic bitmeyen bir umuttu.
Kendilerine sunulan yetmis, seksen yillik omrun ilk ve son onar yili, cocuklugun bilincsizligi ve yasliligin caresizligi icinde gectigine gore, ellerine kalan elli yili, itisip kakisarak, dovuserek, sonra da dovusmenin getirecegi yikintilara ve kayiplara hayiflanarak heba etmek icin mi dunyaya yollanmisti insanoglu? Hristiyan, Musevi ya da Musluman, ne olursa olsun, ne bicim bir kaderdi insanoglununki?
Yardimlarina kosmayacaklardi, cunku o uygar ulke liderlerinin menfaatlerini odaklayacaklari petrol de fiskirmiyordu, bu baska dine mensup insanlarin topraklarinda. Ve cunku, herhangi bir catismada, kendi ordularindan bir tek genc bile olecek olsa, demokrasi denen rejimin, secimlerde hesap soracagini ve onlara oy kaybettirecegini biliyordu liderler. Bu nedenle, Bati ulkelerinin liderleri, durmadan bir araya geliyor, bol bol ahkam kesiyor ve meseleye egilmis olmanin huzuru icinde ulkelerine geri donuyorlardi.
Subscribe to:
Posts (Atom)