Whether you turn to the right or to the left, your ears will hear a voice behind you, saying, "This is the way; walk in it." (Isaiah 30:21)
Anyone who listens to the word but does not do what it says is like a man who looks at his face in a mirror and, after looking at himself, goes away and immediately forget what he looks like. (James 1:23-24)
So, if you think you are standing firm, be careful that you don't fall. (1 Corinthians 10:12)
Why do you look at the speck of sawdust in your brother's eye and pay no attention to the plank in you own eye? How can you say to your brother, 'Let me take the speck out of your eye,' when all the time there is a plank in your own eye? (Matthew 7:3-4)
Dear friends, since God so loved us, we also ought to love one another. No one has ever seen God; but if we love one another, God lives in us and his love is made complete in us. (1 John 4:11-12)
Do not conform any longer to the pattern of this world, but be transformed by the renewing of your mind. Then you will be able to test and approve what God's will is - his good, pleasing and perfect will. (Romans 12:2)
When a farmer works a field, he begins by preparing the soil. The farmer will plow, disc, harrow, fertilize, harrow again, and finally plant the seeds. For a period of time the farmer is visibly active in his field. But after he plants, he stops for a while to allow the new seeds to grow. There is nothing he can do except wait and hope for the best.
There is no fear in love. But perfect love drives out fear, because fear has to do with punishment. The man who fears is not made in love. (1 John 4:18)
I am the true vine and my Father is the gardener. He cuts off every branch in me that bears no fruit, while every branch that does bear fruit he trims clean so that it will be even more fruitful. (John 15:1-2)
Seyirlik bir dunya bu.
Gormeye ve gorulmeye dair.
Unutmak: Goz temizligi.
Raki is the answer.
(I don't remember the question)
Ask bir hayal taciridir. Kiyida kosede kartlasmis hayalleri cekip cikartir, yikayip paklar, allayip pullar ve terutaze sifatiyla sahibine kakalar.
Her seyin fotografini cekmek isterim. Goren ile gorulenin arasina araci koymak iyi gelir bazen. Isin ilginc yani ne biliyor musun, Tanri'nin da ayni seyi yaptigina inaniyoruz. O devamli goruyor, biz de devamli goruluyoruz degil mi? Ve Tanri gordukleriyle arasina aracilar koyuyor. Peygamberler mesela ya da melekler... Azrail mesela ya da Cebrail... Bizlerse hem gorulmekten korkuyoruz hem de goremediklerimizden. Gorunur olsun diye, alamet bekliyoruz. Mucizeleri de bu yuzden bu kadar onemsiyoruz. Mucize gormek istiyoruz. Aslinda, bazen kendi kendime dusunuyorum da, sanki tum varligimizi ve tabii yoklugumuzu da, gormek ve gorulmek uzerine kurmusuz.
Aciyla baktim gozlerine; ne hissettigini ele vermeyen, baktigi her seyden gormeye ve gorulmeye dair malzemeler devsiren, gorunenden ziyade gorunmeyenle ilgilenen, sirf gorunmeyene ulasabilmek icin goruneni desmekten geri durmayan, gozlerden sakinmak yerine gozlerle ugrasan, gozlerin tacizini bile bile inadina kendini teshir edebilen, gorunusuyle oynayip seyircilerini yaniltmaya bayilan, gozlerle bir alip veremedigi olan, zamanin nizamini kabullenmeyen ve aslinda hicbir seyi gorundugu gibi kabullenmeyen gozlerine... insanlari hikayeleriyle, hikayeleri insanlariyla birlikte ve her seyi her seyle baglantili bir halde ve parcalari bir butunde, her butunu kendi parcalanmisligi icinde goren, yani baskalarinin goremediklerini, yani beni baska hic kimsenin goremedigi gibi gorebilen gozlerine...
Her seyi unutmak kabil degildir. Goz dedikleri su hayatta tekmil gorduklerini unutmayi becerebilir de, goruldugunu bir turlu cikaramaz aklindan. Sahitler olmasa gecmisini unutabilir insan. Sahitler varsa is degisir.
Tipki bir katilin suc isledigi yere donmesi gibi hafizamizin takintili mekanlari vardir. Ruyalarimizda bilmeden, gecmis hayatlarimizin, yarim kalmisliklarimizin mekanlarina gidip geliriz.
Kor:
Vaktiyle, kubbeleri altin bir sehirde, cok cok yasli bir adam yasarmis. O kadar yasliymis ki, ne zaman yagmur yagsa, yuzundeki kirisikliklara dolan sular gunlerce buharlasmazmis. Yasinin hesabini yapamaz, su dunyada olan biten hic bir seyi yadirgamazmis. Ne de olsa gordugu her seyi, daha once de gormus.
Bir gun, sehirdeki okullardan birinde korkunc bir yangin cikmis. Alevler o kadar hizli yayilmis ki, icerdeki cocuklari kurtarmak mumkun olmamis. Nihayet yangin sondugunde, okul binasindan geriye hicbir sey kalmamis. Herkes kahrolmus, yasli adam haric.
"Daha once de yanmisti" demis yasli adam, "ama o zamanlar hapishaneydi bu bina. Icerdeki butun mahkumlar yanmisti. Bir keresinde de hastalar yanmisti icerde. O zamanlar hastaneydi bu bina. Ah bu gozler nice yanginlar gordu, bu da bi sey mi!"
Yanginda cocugunu kaybeden bir anne ofkesinden deliye donup yasli adami taslaya taslaya kovalamis.
Gel zaman git zaman, kubbeleri altin sehirde kuraklik baslamis. Insanlar, bir lokma yiyecek icin birbirlerini bogazlarken, yasli adam sakin sakin onlari seyretmekteymis. "Daha once de olmustu" demis. "Tam uc bahar ust uste yagmur yuzu gormemisti bu sehir. Bir keresinde de dusman ordulari talan etmisti ambarlarimizi, gene ac kalmistik. Bu gozler nice aclar, nice acliklar gordu. Bu da bi sey mi!"
Acliktan midesi yapismis biri bu laflari duyunca oyle ofkelenmis ki, yasli adami sille tokat dovmus.
Derken, savas cikmis kubbeleri altin sehirde. Savas uzadikca her evden birileri eksiliyormus. Kimsenin agzini bicak acmiyormus uzuntuden. Bir tek yasli adam, bir tek o konusuyormus durmadan. "Bu gozler nice savaslar, katliamlar gordu. Bu da bi sey mi!"
Askerden donemeyen delikanlilardan birinin sungusu bu sozleri isitince oyle sinirlenmis ki, yasli adamin gozlerini cikarmis.
Iste o zaman yasli adam hayretle bagirmis. "Karanlik! Her yer karanlik. Bunu daha once hic gormemistim."
Ve daha once hic gormedigi karanligi oyle yadirgamis, oyle yadirgamis ki, yasli yuregi durmus.
Kesif:
Daha evvel gorulmemis diyarlari ilk goren insanlar olmak arzusuyla, yuzlerce kasif yelken acmisti karanlik sulara. Ama zamanla kesfedilmedik yer birakmadilar dunyada.
Gecmis, bugun ve gelecek... hepsini pes pese dizip dumduz bir cizgi ciziyoruz. Bu yuzden gecmisin gecip gittigine, gelecegin henuz gelmedigine inaniyoruz. Ve en kotusu, zamani onceden cizdigimiz bu dumduz cizgide yurumeye mecbur tutuyoruz. Ama belki de o burnunun ucunu goremeyecek kadar sarhostur.
Hayat dedigin bittikce baslardi.
Bazen... boyle birdenbire yaralaniveririz. Ama her yara iyilesir. Eninde sonunda kabuk baglar, ustunu kapatir. Gozlerden saklanir. Cunku hicbir yara gorulmek istemez.
Tavani gokyuzu kadar uzak, tabani guvercin kanadi kadar yumusak odada, direkleri oymali, ceviz kaplama karyolada acisini haykiriyordu yasam.
Memalik-i Osmaniye, komsunun bahcesinden elma asirmis bir cocugun telasiyla arkasina bakmaya cesaret edemeden Batilasiyordu.
Keramet Mumi Keske Memis Efendi bilirdi ki, yalnizlik en cok erkeklere koyardi. Erkekler sirf gece yalniz kalmamak icin hava kararir kararmaz kendilerini disariya atip once birbirlerini, sonra da birbirlerinin sohbetinde aradiklari teselliyi bulur; ama vakit ilerledikce, cokluktan bokluk damitip cilkini cikarirlardi iki kadeh arkadasligin. Ne vakit bir araya gelseler, hele de kafalari az bucuk dumanliysa, birbirlerinden kuvvet ve kuvvetlerinden feyz alarak, bakir akce kahramanliklar pesinde kosarlardi.
Ceviz Agaci:
Gordugu her seyi cevizlerinin kabuklarina resmedermis ceviz agaci. Kimse bu agacin altinda sevismek istemezmis bu yuzden.
Zuhre:
Derler ki, ask da unutulurmus her sey gibi. Hem de yasanip bittikten, soguyup kullendikten sonra degil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmus ask.
Neyse ki, Zuhre yildizi varmis gogun ucuncu katinda. Halen asik olup olmadiklarini ve eger asiklarsa kime asik olduklarini hatirlayamayanlar, gogun ucuncu katina cikip Zuhre yildizinin elindeki ask aynasina bakarlarmis. Baktiklarinda gordukleri yuz, asik olduklari kisinin yuzu olurmus.
Zirh:
Ictekini, disarinin bakislarindan saklayamazsa, daha cabuk yenilir insan ve daha kolay oldurulur savas meydanlarinda.
Benim ellerim havada
Kim ne calarsa onu oynarim,
Ama bazen de hicbirsey oynamam.
Tek bir kadin, bir tek kadindir demedi Keramet Mumi Keske Memis Efendi. Daha kac kadin tanimaliydi ki, yeterince kadin tanimis olmak icin? Kac kitap okuyunca alim, kac diyar gorunce gezgin, kac hezimetten sonra bezgin olurdu insan? Kac olunca cok, kacta kalinca azdi rakamlar?
Sonsuzdu zaman, sinirsizdi mekan
Oyleyse bu kalipta nicin sikisip kalmisti?
Makasi aldi ve
Ismiyle muhurlenmis hikayeyi kirpti;
Kirpiklari zamanlara ve mekanlara sacti.
Halka donmeli ki ben, ben olmaktan cikayim. Topraga karistigimda yabani bir ot olup boyvereyim; donmeli ki otu alip kaynatmali baska baska insanlar; donmeli ki sifa niyetine icsinler beni, hastaliklarina deva, yaralarina merhem olayim. Donmeli ki olumlerden hayat dogsun. Donmeli ki baska baska demlerde, baska baska sifatlarda vucut bulayim. Donmeli ki her dem baska bir suret ile geleyim.
Kacarak, korkarak, saklayarak, bitmez tukenmez can sikintilarindan murekkep bir hayati yasamak, yasamak degildir. Insan ki esref-i mahlukattir; bir nebat gibi hissiz yasamak ona yakismaz.
Bu alemin bir parcasi olmadan sade gormek, gormekle yetinmek ve o bir adimlik mesafeyi ilelebed muhafaza etmek mumkun muydu?
Gecmis ve gelecek yoktu
Istanbul vardi,
Olum yoktu, yasam yoktu,
Yalnizlik yoktu, issizlik yoktu,
Istanbul vardi...
Bu ulkede icra eden olaylar oyle bir tuhafima gidiyor ki...

26 Temmuz 2010

Yanimdaki kadin denize buldugu ne var ne yoksa atiyor, copluk misali.
Bu deniz kendini temizler mi?
Hayir.
Deniz de icimizdeki ruh misali her atilani yutuyor ama bir yandan da derinliklerinde biriktiriyor.
Bu kadin icini de bu deniz gibi copluge donusturduyse ne yazik...
Korku duydu,
cunku yalnizlik korku yaratir.
"Benden baska hicbir sey yoksa
nicin korkayim?" diye dusundu.
O zaman korkusu gecti.
Korkacak hicbir sey yoktu;
cunku korku ikinci bir varlik
oldugu zaman gelir.
Devir dondu;
Zaman yine pic oldu.
Biz nefsimizi silmekten degil, bilmekten yanayiz; unutma.
Umman-u derya: Sen kendini kucuk zannedersin. Halbuki en buyuk alem sende toplanmistir.
Bu kadar guzel... ve guzelliginden bu kadar bihaber...
Hatirlamak icin hayal kurmaya, hayal edebilmek icin de hatirlamaya muhtaciz. Hikaye dedigin de budur zaten. Bu andir. Icinde gecmis ve gelecek, hafiza ve hayal barinir. Her hikaye, ezeli evveli olmayan, alabildigine hudutsuz bir andir. Ne basta, ne sonda; tam da ortadadir.
Demem o ki, sen daha hikayeni yasamadin Pinhan.
Buyumenin alameti gozlerde sakli.
Yagmur gecene kadar bir siginak aramayi aklina dahi getirmeden, sirilsiklam olma pahasina dolasmaya cikti. Henuz kucuk bir cocukken ve bambaska bir isim tasirken durmaksizin arsinladigi tepeleri, bayirlari, agac kovuklarini, leylek yuvalarini kesfe cikti. Her gordugune sevincle sarildi, hal hatir sordu. Ne cok olmustu buralara gelmeyeli, ne kadar ozlemisti avareligi.
Gorunenle yetinirsen eger sadece tirtili bilirsin. Cirkindir ya tirtil, gonlunu celmez. Gorunenin otesine gecmek istersen eger, aradan ortuyu kaldirip da gonul gozu ile bakarsan, kelebegi bulursun karsinda. Guzeldir ya kelebek, gonlun ona akar. Lakin gonul gozunle gorursen eger, kelebege degil tirtila sevdalanirsin.
Bu demde degil, baska baska demlerde gidip gelmisligim var o diyarlara.