Sevdigin birini yitirince bir yanin onunla beraber kaybolur. Terk edilmis hayaletli bir ev gibi buruk bir yalnizliga esir olur, eksik kalirsin. Icinde bir sir gibi, giden sevgilinin yoklugunu tasirsin. Oyle bir yara ki uzerinden ne kadar zaman gecerse gecsin gene de canini yakar. Oyle bir yara ki iyilestiginde bile kanar. Bir daha gulemeyecegini, asla hafifleyemeyecegini sanirsin. Karanlikta el yordamiyla ilerler gibi akar hayat. Onunu goremeden, yonunu bilemeden, sadece su ani kurtararak… Gonlunun kandili sonmus, zifiri gecede kalmissindir. Ama iste ancak boyle durumlarda, yani iki goz birden karanlikta kalinca, bir ucuncu goz acilir insanda. Kapanmayan bir goz. Ve ancak o zaman anlarsin ki bu elem sonsuza dek surmeyecek. Hazandan sonra baska mevsimler, bu colden gecince nice vadiler gelecek; bu ayriligin ardindan da ebedi bir vuslat.
Yeni kaybettigin kisiyi manevi gozle bakinca her yerde gormeye baslarsin. Denize dusen katrede, dolunayla hareketlenen med-cezirde, esen her esintide ona rastlarsin. Kuma cizili remilde, guneste parlayan kristal tanesinde, yeni dogmus bebegin tebessumunde, bileginde atan nabzinda onu seyredersin. Her yerde, her seyde onu gorurken nasil derim ki Sems gitti?
No comments:
Post a Comment