Bir zaman, simdi buradan uzak bir yerde, bir an, bir kasirga koptu siddetli. Toz ve duman oldu her yer, goz gozu gormez, kimse kimseyi bilmez. Ulu Yer'den haber alan bir gulyuzlu, nerede oldugunu bilmeden, gonlune donup gonlunden Sizi Sevgisinden Varetmis Olan'a dedi ki: "Varedenim, ayak bastigim yer nedir, goremez oldum." Ve dendi ki ona: "Toz kalkinca, bastigin yerin, en sert kaya mi, toprak mi, yoksa su ustunde buzdan bir dag mi oldugunu goreceksin. Sen dile ki, toz dagilsin. Sen dile ki, Gunes ciksin. Sen dile ki, bastigin yer, Gunes'le eriyecek olandan olmasin hic... Iste o zaman, bastigina onceden bakmadigindan uzuleceksin."
Bir zaman, bir yerde, o yerin zenginleri hazineye hediyelerini veriyorlardi. Hepsi pahali ve kiymetli seyler hediye ettiler. Yalniz bir fakir iki pul verdi. O zaman, oradakiler ona gulduler. Ve onlara Isa dedi ki: "O gercekten, hepinizden en fazla verendir... Digerleri ihtiyaclarindan arta kalani verdiler. Halbuki o, yoksullugundan, gonlunun zenginliginden butun istihkakini verdi."
Bir ruzgar gibi basladi her sey, hicbir seyin yok oldugu zamanda...Bir ruzgar gibi birden, O'nun emrinden, geliverdi hayriniza olanlar. Ikisi bir oldu, birlesti... Once en kucugu yaptilar sizin bileceginiz. Ve sonra kucukler cogaldi durdu hep, O'nun sevgisinden, O'nun emri ile... Ve O sadece bir kere ve yalniz bir kere "OL!" dedi her seye... Once her sey icin, her seyi onun emriyle harekete gecirenler, sizin varolmaniz mujdesine secde ettiler. Siz ve sizler icin, insan kardesleriniz icin sevindiler. Ve sonra O, olacaklari pesinen onlara duyurdu, hepsi derinden uzulduler... Sizin icin yola ciktilar sasmadan, sapitmadan varasiniz diye.
Fil Nedir?
Hintliler karanlik bir ahira bir fil koyup o gune kadar hic fil gormeyen insanlara onu gostermek istediler.
Fili gormek icin o karanlik yere bircok insan toplandi. Fakat filin bulundugu yer o kadar karanlikti ki hicbir sey gorunmuyordu. Onun icin insanlar file elleriyle dokunmaya, ellerini orasina burasina surmeye basladilar.
Bunlardan birisi filin hortumuna dokundu; disariya cikinca sorduklarinda:
‘Fil bir oluga benzer, bir oluktur.’ dedi.
Baska birisi filin kulagina dokundu, o da:
‘Fil bir yelpazeye benzer,’ dedi.
Bir baskasi filin ayagini tuttu:
‘Fil bir direge benzer,’ dedi.
Birisi de filin sirtina dokundu:
‘Fil bir tahta benziyor,’ dedi.
Boylece herkes filin neresini tuttuysa fili oyle sandi ve ona gore anlatmaya basladi. Her birinin anlattigi baska baskaydi. Fakat eger ellerinde bir mum olsaydi, ayrilik kalmaz herkes ayni seyi gorur, ayni seyi anlatirdi.
------------------------------------------------------------------------
The Elephant in the Dark
Some Hindus had brought an elephant for exhibition and placed it in a dark house. Crowds of people were going into that dark place to see the beat. Finding that ocular inspection was impossible, each visitor felt it with his palm in the darkness.
The palm of one fell on the trunk.
‘This creature is like a water-spout,’ he said.
The hand of another lighted on the elephant’s ear. To him the beat was evidently like a fan.
Another rubbed against its leg.
‘I found the elephant’s shape is like a pillar,’ he said.
Another laid his hand on its back.
‘Certainly this elephant was like a throne,’ he said.
The sensual eye is just like the palm of the hand. The palm has not the means of covering the whole of the best.The eye of the Sea is one thing and the foam another. Let the foam go, and gaze with the eye of the Sea. Day and night foam-flecks are flung from the sea: of amazing! You behold the foam but not the Sea. We are like boats dashing together; our eyes are darkened, yet we are in clear water.
Hintliler karanlik bir ahira bir fil koyup o gune kadar hic fil gormeyen insanlara onu gostermek istediler.
Fili gormek icin o karanlik yere bircok insan toplandi. Fakat filin bulundugu yer o kadar karanlikti ki hicbir sey gorunmuyordu. Onun icin insanlar file elleriyle dokunmaya, ellerini orasina burasina surmeye basladilar.
Bunlardan birisi filin hortumuna dokundu; disariya cikinca sorduklarinda:
‘Fil bir oluga benzer, bir oluktur.’ dedi.
Baska birisi filin kulagina dokundu, o da:
‘Fil bir yelpazeye benzer,’ dedi.
Bir baskasi filin ayagini tuttu:
‘Fil bir direge benzer,’ dedi.
Birisi de filin sirtina dokundu:
‘Fil bir tahta benziyor,’ dedi.
Boylece herkes filin neresini tuttuysa fili oyle sandi ve ona gore anlatmaya basladi. Her birinin anlattigi baska baskaydi. Fakat eger ellerinde bir mum olsaydi, ayrilik kalmaz herkes ayni seyi gorur, ayni seyi anlatirdi.
------------------------------------------------------------------------
The Elephant in the Dark
Some Hindus had brought an elephant for exhibition and placed it in a dark house. Crowds of people were going into that dark place to see the beat. Finding that ocular inspection was impossible, each visitor felt it with his palm in the darkness.
The palm of one fell on the trunk.
‘This creature is like a water-spout,’ he said.
The hand of another lighted on the elephant’s ear. To him the beat was evidently like a fan.
Another rubbed against its leg.
‘I found the elephant’s shape is like a pillar,’ he said.
Another laid his hand on its back.
‘Certainly this elephant was like a throne,’ he said.
The sensual eye is just like the palm of the hand. The palm has not the means of covering the whole of the best.The eye of the Sea is one thing and the foam another. Let the foam go, and gaze with the eye of the Sea. Day and night foam-flecks are flung from the sea: of amazing! You behold the foam but not the Sea. We are like boats dashing together; our eyes are darkened, yet we are in clear water.
Subscribe to:
Posts (Atom)