Bu kavanoz dipli dunya, binbir golge oyunu oynanan bu pariltili ve tantanali sahne, paraya pula, mala makama, unvana ihtisama aldanip kanan cins cins oyuncuyla doluydu. Ne kadar zenginlesirlerse, o kadar muhtac oluyorlardi paraya. Ne kadar yukselirlerse, daha bir ac oluyorlardi terfi etmeye. Fesat ve hasetle, zillet ve kibirli dunya malini kendilerine kible yapiyor, nesnelere kul oluyorlardi. Bilerek ya da bilmeyerek. Suurla ya da suursuzca.
Herkes dunyevi hirslar merdivenini ucer beser cikmak icin birbirinin omuzlarina basadursun, coktan zirveye varmis, kup kup altina, kat kat sohrete, binlerce hayrana ve bilginin en alasina nail olmus bir kimsenin gunun birinde aniden mevkiinden feragat etmesi, inanc ugruna izi sonu belirsiz bir icsel yolculuga cikmasi, hatta itibarini car cur etmesi… Iste bu pek duyulmadik, rastlanmadik bir seydi. Mevlana’nin yaptigini yapabilen, yukselmisken alcalmayi, kazanmisken kaybetmeyi, hocayken ogrenci olmayi goze alabilen insan, parmakla sayilacak kadar azdi.
No comments:
Post a Comment